caddeden yukarı biraz çıkınca, sağa sapan bir cadde vardır. hasırcılara gider. o caddede epey var. bulamazsanız oralarda sorun.
bence de kendiniz yapın.

ben nişan davetiyemi vezneciler (yanlış değilse) istanbul belediyesi arkasında üç beş davetiyeci vardı, girdim birisine yaptırdım, gayet de uygun fiyat verdiler..

www.gazetebursa.com.tr


bu aralar uygun zaman sanırım. 21 mart'a kadar diyor yaklaşık olarak wiki de.

en güvenilir bilgi crr'nin kendi sitesindekidir. iptal olduysa kişisel sitesindeki bilgiyi güncellememiş olabilirler. 21 mart'ta konser gözükmüyor crr'de.

şurup, şerbet, meyyve suyu var mı içinde, sadece meyveler mi? şerbetliyse, şerbet oranı epey belirleyici olur, az dökülmüş ve tepeleme arasında çok kalori farkı oluşur.

şeftali, armut, kayısı, ananas ve kiraz içeren 249 gr meyve salatası 125 kaloeri imiş.

caloriecount.about.com

taksimden 15dkda sirkeciye inin bence. çok var bu tip şeyler satan dükkan..

adidas, nike magazalari.

sirkeci - yenikapı arasında yüzücüler ve dalgıçlar için malzemeler satan yerlere bak. taksimde bulman zor. ayrıca inter sport gibi spor marketleri var. (kanyonda var mesela) adidas ve nike mağazalarında ve kayak, paten, kaykay vs. malzemeleri satan dükkanlara bak avm lerde. bağdat caddesinde bir yerde mp3 çalarlı havuz gözlüğü var çok güzel.

şişli ykm ya da cevahir'deki ykm'nin spor katında bulabilirsin ama sezona tam başlamadılar gönlünce olmayabilir.
sirkeci dışında, en güzeli decathlon ya da forum istanbul'daki spor mağazaları.

yağmur yağar taş üstüne, dolama dolamayı - brenna maccrimmon
penceresi yola karşı, saniye'm, zapejala angelina - brenna maccrimmon selim sesler'le birlikte
ve seyyan hanım tabi. sema gibi ama daha eskilerden ve kayıtlar cızırtılı filan genelde daha havaya girebilirsin :) mazi, suna, özleyiş, gönlüm sensiz olmaz..
muammer ketencoğlu'na da bakmalısın kesin. izmir hatırası albümünde mesela güzel rumeli türküleri var. ayrıca mesela brenna maccrimmon ve birkaç başka sanatçıyla birlikte yaptığı ayde mori albümü. farkındayım şarkı istemişsin ama bu albümlerde güzel şarkılar var baya.

eski thm'cilerden önerdiklerim:
muzaffer akgün ve zehra bilir

tsm'ci olarak behiye aksoy da dinleyin. şarkılarından birini önermekl gerekirse 'tadı yok sensiz geçen'
zeki müren'den ' gözlerimi gözlerinden alma sakın'

bu arada sema'nın 'mon bey'i de güzeldir.

harici disk'i bağladığım bir gün çok pis bir playlist yapayım :P

Mecideköy'ün en nezih kısmı Ortaklar caddesi diyebiliriz. caddeden düz aşağıya doğru giderken çok güzel siteler var. kiralar epey uçuk yalnız oralarda.. 1.500'dan aza bulamazsınız diye tahmin ediyorum.

Gayrettepe, özellikle de daha yeşil diye Esentepe'de de ev bakabilirsiniz.

Şişli de genel olarak kötü bir semt değildir. aracınızı otoparka bırakmalısınız, yeşillik yoktur, biraz sıkışık tepişiktir ve evlerin çoğu eskidir. tabii bu tanımın dışına çıkan sokaklar var. ana caddeyi kesen sokakların çoğu güzeldir ama benim favorım arpa suyu sokak, st mitchel lisesi ne bakan sokaklar...

gültepe ve profilo tarafından uzak durmvk gerekiyor.cevahirin arkası olabilir.Halide Edip'in caddeye yakın tarafları.Ve de favorim; osmanbey. Ramada otelden alt tarafı,ergenekon caddesi,bomonti üst tarafları, kurtuluş'un metroya yakın kısımları.

ortaklar en güzeli.
olmadı esentepe

Havalimani - Esenler Terminali
Hafta içi 06:00 - 00:15 saatleri arasinda yapilmaktadir.
Cumartesi günleri 06:10 - 00:15
Pazar günleri ise 06:25 - 00:15 saatleri arasinda yapilmaktadir.

hatırladığım kadarıyla vardı.

topkapıda kesişiyormuydu metrobüsle metro hattı ?
benim hatırladığım zeytinburnunda kesişiyor.

topkapı istasyonları birbirine uzak diye hatırlıyorum ben de. zeytinburnu ya da merter garantili ama. buralardan binerseniz metroya, aksaray yönüne giden metroya binmelisiniz, otogardan bir durak sonra forum istanbul durağı.

teşekkürler...

kadıköy - sirkeci (gemi)
sirkeci - yusufpaşa (tramvay)
yusufpaşa - forum avm (metro)

çok uzun değil aslında sadece iki gün olmuş..
bırakın biraz birbirlerini tanısınlar, tepelerinde beklemeyin, yalnız filan kalsınlar..
çok değil ama bence madem böyle bi hayırlı iş yapmışsınız üç güncük daha tanıyın onlara, sanki sizin varlığınızı unutmaları lazım gibi..

bir de belki olmazsa oğlanı deplasmana götürmeyi deneyebilirsiniz, ne de olsa zor olan kız tarafı, belki kendi bölgesinde daha rahat davranır.

genelde dişi kendi evinde kalır, erkek gider onun evine. bu bilgimi araştırırken bir forumda şöyle yazmış birisi: 'Çiftleşmede genellikle erkek kediyi,dişi kedinin evinde ağırlarlar. 1 haftalık bir süreç onların çiftleşmesi için yeterli olacaktır ilk 2 günü naz ile geçiyo zaten :) Erkek kedi dişi kedinin ensesinden tutup 10saniye gibi bi süreçte gün içerisinde defalar ca çiftleşiyorlar.Erkek kedilerin kızgınlık gibi bi problemleri olmuyor her zaman çiftleşmeye hazırlar,sadece dişi kedinin kızgınlığa girmesinin beklenmesi gerek... Eğer kedi size ait değilse 1 haftalık çiftleşme sürecinden sonra kendi evine dönebilir'

ya erkek dişinin eve gitmeli diyorsunuzda dişinin sahipleri daha önce de denemişler bir erkek kediyi evlerinde misafir etmişler fakat dişi aynı odada bile durmamış.sonra erkeğin evine dişi gider diye duymuşlar ve şuan kız bizde.

al başka bi forumdada dişi kedi yeterki kızgınlık döneminde olsun ev farketmez diyor.bencede mantıklı olan bu da kızımız kızışma döneminde olmasına rağman yanına neden hala yaklaştırmıyor anlamış değilim.

kavga sırasında ayırıyormusunuz ?
dişi naz yapıyor ve düşün 2 gündür gördügü erkege veren dişi kaçtane ? biraz bekle ideal süre 1 hafta civarıdır.
ve kavga çok şiddetlenmezse ayırma ! o kavga sırasında erkek güçlü oldugunu kanıtlamak zorunda ki sevişmesi için eger sen onu ayırıyorsan erkek gücünü gösteremez.

@exodia haklı. birbirlerini boğazlasalar da ayırmayacaksınız ve onlarla ilgilenmeyeceksiniz. 4. veya 5. gün o iş olur.

eğer bayansan normal
erkeksen bilemem

cevap sizde. çorap büyük ayakkabı bol ve yürüyüş kötü. hepsi bi arada :)

başka marka çorap dene

çorap ayağınıza büyük geliyordur muhtemelen.

çorabın lastiği gevşek olabilir. alırken daha sağlam, bir kaç kullanımdan sonra gevşemeycek lastikli çorapları tercih et.

ayakkabı büyük geliyor muhtemelen. adım atarken ayakkabının en üst noktaya vardığı yerden aşağıya doğru inerken, ayakkabı çorabınıza sürtüyor muhtemelen. topuğunuz sürttükçe, çorabı indiriyor.
benim giydiğim botta da aynısı oluyordu. kalın iki kat çorap giydim olmuyor.

ayağı tamamen saran ama sıkmayacak kadar da esnek yürüyüş çorapları var. istanbul'daysanız biricik decathlon'da var çeşit çeşit. en çok kalenji markasını sevdim, 3'lü set 6 lira. ayağın ortasından, hem yukarsından hem de bilekten sarıyor.

evet

hayır. parçalanmadığı sürece dış görünüşüne önem vermiyorum.

taban cokmesi sorunum oldugu icin bu olaya uyuz oluyorum.
greyder in outdoor tadinda bir ayakkabisini aldiydim deri gibi ya da deri. 6 ay sonra follos oldu, ayagimi tam sarmamaya basladi. artik esnemeyecek turde yuruyus ayakkabisi aliyorum sadece. az ama oz aliyorum, o yuzden de new balance ci oldum.

eskiden olsaydı evet derdim. şimdi enteller görüyorum böle çok şık giyinen, bi de ayakkabılarına baktığım zaman tamamen yırtık pırtık. demekki yıpranmış ayakkabılar moda olmaya başladı (yırtık kot pantalon gibi).

cevabım hayır.

özelikle kundurada evet.

sorun etmiyorum.
bir ay ediyorum sonra alışıyorum.

beni ediyor
(bkz: kalıp)

deforme olduğunda daha çok seviyorum

soğuk su eklersen oluyomuş o sertlik, bi de tencerenin kapağını kapatmak lazım.

sıcak su koydum ve kapağını kapayıp pişirmiştim.

eti dinlendirmen gerekiyor o zaman. akşamdan kola ya da sodaya yatır.

biftekleri yağda ağzı kapalı kızartıyorum önce. sonra soğan kavurup, sıcak sulu salçalı sosu döküp, sonra da fırında pişiriyorum uzun süre bazen ocakta. fırında pişince daha güzel oluyor. toplamda epey uzun sürüyor pişmesi.

yani eldekilere ne yapılır bilemiyorum ama et pişirirken önce tavada çevirip dışını bi dağlamak gerekiyo ki suyu içinde pişsin. bi de düdüklü tavsiye ederim, ilik gibi oluyo valla.

eti kesinlikle pişirirken iyi pişsin diye üstüne bastırmaman gerekiyor. suyu gidiyor çünkü öyle yapınca. et de sert oluyor.

Öncelikle bifteği az bir sıvı yağa yatırın. Kola yada soda tercih etmeyin. Az bir şarap yoksa da sirke kullanılabilir.

bifteği yağda pişirmeyin. yapışmaz tavada altını mümkün olan en kısık ateşe ayarlayın ve bifteğinizi herhangi bir sos barındırmaksızın pişmeye bırakın 10-15 dk arayla çevirin ve kontrol edin.(tavanın kapağı kapalı)

sonra ayrı bir tavada sosunuzu hazırlayın. ve bifteği pişirdiğiniz tavaya ilave edin. 10-15 dk kadar yine en kısık seviyede ateşte tutun...

İsteğe bağlı olarak kısa bir süre için fırına da sürebilirsiniz. Etiniz lokum gibi olacaktır.

1. Ürdün: Diplomatik, Hususi, Hizmet ve Umuma Mahsus Pasaport hamili Türk vatandaşları, Ürdün'e yapacakları turizm amaçlı seyehatleri veya transit geçişlerinde, Ürdün'de toplam ikamet süresi, ilk geçiş tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde, altı ay içerisinde 90 günü geçmemek kaydıyla vizeden muaftır.

2. www.mfa.gov.tr

thy'yi ara
444 0 849

yanışmıyorsam son 6 aydır istemiyor.

kesin olarak istemiyor.

eskiden isterken bile kapıda, sınırdan girişte alınabiliyordu.

bir arkadaşım 1 dönem çalıştı orada. maaşı 2000e yakın bir şeydi. okutmandı o da. avrupa yakasından çok erken saatte servise biner giderdi. ama öğrencilerinden hiç memnun değildi. sonra bir devlet üniversitesine girince oh be dünya varmış dediğini hatırlıyorum.

bizim okulda oradan gelme öğretmenler var. daha iyi bir seçeneği yoksa olabilir ( pek sevmediklerini hatırlıyorum ama çok kötü de değildi duyduklarım, vasat diyelim). detaylar için mesajla konuşursak ( bölüm vs) pzt. soruşturabilirim.

Aynısını ben de yaşamıştım. doktorumun tavsiyesi üzerine antibiyotik+pastil almıştım, hastalanmadan atlattım.
Birde bal+zencefil karışımını tavsiye ederim. Biraz yakar ama iyi gelir.

ne yapacağınızı bilemem ama ne yapmamanız gerektiğini söyleyebilirim. antibiyotik almayın. mecbur kalmadıkça antibiyotik almak orta ve uzun vadede antibiyotiklerin faydasını ortadan kaldırmaktadır.

kafanıza göre antibiyotik kullanmayın.
tereyağında eritilmiş pekmez ye.
pastil kullanabilirsin.
tuzlusu ile yatmadan gargara.
odan kuru olmasın nemli olsun.
geçmiş olsun.

bence de antibiyotik alma.
Taze zencefilden bikaç parça kes, ıhlamur, 2 tane karanfil, bol limon koy kaynat. Sabah akşam iç bişeyin kalmaz

antimiyogram yaptırın diyeceğim ama günümüz hastanelerinde imkansız. önünüze gelen antibiyotiği almanız bu durumda ne kadar doğru olur bilemem tabi de doktorun yazdığıyla yetinmeniz gerek. oyüzden doktora gidiniz.

tantum verde sprey, günde 4, 5 kez her seferde 4 fıs yapıyorum. en temiz ve garantili yöntem. bir de hakiki bal. bal sonrası bir süre bir şey yiyip içmemek lazım, boğazda yapışık kalmalı biraz.

bir de sokakta yürürken ağzınızı kapatın , soğuk havayı direkt solumayın. en ideali buff kullanmak.

genetikle taşındığı söylenir, bir de merdiven inip çıkmanın tetiklediği. bir de bildiğim kadarıyla öncesinde farkedebilirsiniz. yani kıçını normalden daha çok sallar yürürken. böyle bir şey gözlemlediniz mi? durduk yere aniden olmaz, belki öncesinde farketmediniz ya da başka bir eklem sorunu olabilir.
hekim değilim, yaşlı bir köpeği sahibiyim sadece. mesaj atacağım bir de.

aynı durum geçen hafta benim köpeğimin başına geldi (golden ret. 4yaş). gece boyunca oturup kalkmakta zorlandı, hatta bir ara ayağa kalkabilirmi diye biraz destekleyerek üstelemeye çalıştık ancak arka bacaklar tutmuyordu resmen iki yana ayrılıyor biz ayakta tutmaya çalıştıkça. sonraki sabah geçti gitti. veterinere gittiğimizde de yürüyüşünü kontrol etti ve film çekmeye gerek görmedi. ters bi hareket yapmış muhtemelen ağrı vs oluşmuştur o kadar endişe edecek birşey yok dedi. tabi köpeklerimizin arasında bayağı bir yaş farkı var ve filmden de şüphelenildi diyorsunuz. kalça çıkığında belirtiler ne şekidle oluyor bilmiyorum ancak demek istediğim, bu sonucu doğurabilecek başka nedenler de olabileceği. umarım köpeğinizin sonuçları sizi rahatlatır.

3.den başlıyor, arada da bir yaprak koparılmış...(bendeki bordo)

şimdi baktım, evet sayfa 3'ten başlıyor.
en dışardaki sert kapak,
açıyorsun ay yıldız baskılı sayfa,
çeviriyorsun foto kimlik bilgisi sayfası ve
yan tarafındaki sayfada numara yazıyor '3'

ilk 2 sayfaya numara basmamışlar ama sayınca 3 yapıyor. bir sorun yok yani.
not: benimkisi bordo versiyonu ama bu tip şeylerde farklılık olmaz bence.

gecen hafta esim ve kendimin pasaportlarini aldim. dediginiz gibi bi sayfa yirtilmis. demek ki butun pasaportlarda ayni.

Eminönü'nde , mısır çarşısının arka sokağında pasta malzemesi satan yerler var. Bir de meydanın unkapanı tarafında bir kahveci var (kahve dünyası gibi birşey) onun yanında da pasta malzemesi satan biryer var. Bu mekanlarda oluyor genelde. Fakat ölçekler konusunda bir bilgim yok malesef.

starbuckslarda var. onun haricinde 7 elevenlarda var. carrefourlar da bir olasılık.

metrolarda var . bi şişeye yarım çay bardağı, bir bardağa 1 çay kaşığı diye biliyorum.

fındık ve daha nicesi için, hastası olduğum, güvenilir ve tüm Türkiye'ye hizmet götürebilen site:
www.gurmenet.com.tr

saça da bir numara çekmek gerek. siyah tülümsü şapkamsı bir şeyler.. evde fötr şapka varsa onun etrafına ince eşarp sarılabilir. yoksa da bu aralar moda taçlar var ya, tüylü, tüllü kalın kurdeleli gibi onlardan takılabilir.
hiç olmadı kalın, siyah bir kurdela ile siz birşeyler yapabilirsiniz.

hediyeyi bilmem de kendisine okumadıysa dinle küçük adamı alabilirsin. esas hediyenin yanında. okumadıysa kesin sevecektir.

kağıt kalem seviyorsa ona güzel bir dolmakalem alabilirsiniz. fiyat-marka seçenekleri çoktur. duruma göre yanına güzel bir defter (ne bileyim moleskine veya daha güzel bir şey) alabilirsiniz. ikisi birlikte güzel olur. hatta yalnızca dolmakalem de olur.

şuradan fikir edinebilirsiniz:
www.kalemkutusu.com

bir cross kalem alırsın, 70 - 80 tl'den başlayan versatil (uçlu) century 2 serisi var gayet güzel.

ya da yky'nin özel bastığı "kayıp zamanın izinde" kitabı var. normalde 7 ciltlik bu seriyi, iki kitaba sığdırmışlar. puntoyu küçültmüşler falan. kalın zaten iki kitap da. 130 tl de o.

bunlar da linkler: cross: www.kalemkutusu.com

kitap: alisveris.yapikredi.com.tr

The Wall plağı falan al, ya da ne bileyim, başka bir plak da alabilirsin. dinlemezse de dekoratif koyar bir köşeye.

birlikte gezerken beğendiği ya da beğenisini dile getirdiği bir şey olabilir. ihtiyacı olup almadığı bir şeyler... konuşmaları, birliklte yürürken aklınıza gelenleri kurcalarsanız belki nokta atışı yapabilirsiniz.

pikabı yoksa pikap alın. klasik rock seviyorsa plakçalar da sevecektir. bu aralar moda oldu gibi ama olsun.

bir de kaligrafi seti geldi aklıma.

mozaik fotoğraflar (mozaik portre de deniyor) hoş oluyor, üstelik araya ufak mesajlar da yazabiliyorsun. sevdiği sözlerden alıntı yapabilirsin. eğer etrafınızda benzeri bir hediye hazırlanmadıysa iş yapabilir.

Kitap çok riskli. microfiction'a katılıyorum.

daktilo veya mikroskop?

bu ürünün açıklaması açıklayacı olabilir, uzun yazmışlar epey. bana kalsa çok lazım bi şey değil ( 1 yeğen büyüttüm ordan biliyorum)

www.hepsiburada.com

nivea baby atta çantası içeriğinden de faydalanabilirsiniz

contents of a diaper bag diye arayin. en şıkları kate spade'dir. en kullanışlıları (benim çocuklar bebekken) ll bean'di.

en önemli detayları:
içine hem bebek hem kendiniz için kıyafet sığabilsin.
saat başı 1 bez düşünerek dışarıda kalacağınız zamana göre bez koyulabilsin (saat başı 1 bez aslında çok gibi, ama bazen çoook gerekebiliyor)
su geçirmez olsun, suyu maması zart dökülüyor
bazı çantaların insulated bölümleri var, sütü sıcak veya soğuk tutabiliyor.
bebek için pişik kremi, kurulama bezi, ıslak mendil, alt değiştireceğiniz mekanı dezenfekte etmek isterseniz sanitizer, yedek kıyafet, güneş kremi, şapka, yazlık veya kışlık neyse gereken şeyler, bir iki oyuncak, emzik, biberon, mama, şişe su, alt değiştirme padleri içinden çıkıyor ama ben kullanılıp atılanları tercih ediyordum çoğunlukla.

unutmuşuz ya.. ilk aklıma gelenler bunlar.

en az 6 ay. laci. bu şekil, tüm paşaportlar böyle olmalı. yoksa ülkeye almazlar.

burdan pasaportun son 6 ayinin hukmunun olmadigini anliyorum. yani 10 yillik bir pasaportumuz var ise, aslinda o 9.5 yil gecerli. tam tahmin ettigim gibi.

ülkeye girişte en az bu kadar süre isteniyor. 6 ay kala bir ülkeye gidersiniz, 3 ay kalırsınız, o zaman hükmü olur mesela.

bir alıntı yapayım şurdan: www.vizeler.net

burda da seyahat bitişinden sonra en az 6 aylık süre olması deniyor. özetle bir 6 ay olayı şart yani.

LACİVERT (Normal) YEŞİL (Hususi) GRİ (Hizmet) ve KIRMIZI (Diplomatik) tüm pasaportlardan vize istenmektedir.
Konsolosluk Pasaportunuzun 2. sayfasındaki hamilinin imzası bölümünün pasaport sahibi tarafından imzalı olmasını temdit süresinin seyahatin bitiş tarihinden itibaren en az 6 AY ve Pasaportta kayıtlı seyehat edecek kişi kadar boş vize sayfasının bulunmasını istemektedir. Eğer var ise eski pasaportlarınızı da göstermenizin sizin için referans olacağını da unutmayınız.

ben de gelmek isterdim. tavsiyem yanına birini al.

muson sezonu değil mi yav?

Bende 2 haftaya hindistan-nepal yapacagım. donunce paylaşabilirim. bunu da baslıgı kaybetmemek için yazıyorum. Boyle biline.

sözlük'ten pyro clustic flow nepal ve hindistan'a gitmişti. o'na sorabilirsiniz. yardımsever ve dünya tatlısı bir insandır. pyro adamımsın, özledim.

(bkz: ribbons) bhutan'da yaşıyordu en son. sigara içiyorsan bhutan'a gitme ama :)

haziran, temmuz sellerin götürdüğü dönemler. diğer detaylar için sözlük'ten mesajlaşmayı öneriyorum.

@x factor --> :P

bilgiler icin cok tesekkurler! ribbons'in yazilarini okuya okuya zaten bhutan'a asik oldum :) ama malesef uzun zamandir sozlukte yazmiyor... muson sezonu haziran-eylul arasi oldugu yazilmis bir cok kaynakta. ben mayis basinda gidip an az 4 en fazla 5 hafta kalmayi dusunuyorum.

pyro clustic flow: size msg atacagim. tesekkurler! :)

güneşten koruyun, cildiniz kuruysa nemlendirici kullanın bence şimdilik yeterli. mesela çok gülüyorsanız ya da gözlerinizi kırpıştırma, alnı buruşturma gibi yüz reflekslerini çok yapıyorsanız kırışma daha çok ve çabuk oluyor.

işim gereği çevremde farklı yaşlarda çok sayıda kadın var. en pahalı kremleri kullanan çoğu arkadaşım çok kırışıkken, fazla ilgilenmeyip daha yaşlı olduğu halde kırışığı olmayan arkadaşlarım da var. yani en iyi krem yüzde yüz kırışmayı geciktirir demek çok doğru değil sanki. güneşten koruma, nemlendirme ve önemlisi de genetik eğilim olup olmaması.

meraklı araştırmacı bir arkadaşımın dermotolog bir arkadaşının dediğine göre, göz kreminde en etkili marka ROC'muş.

o kadar para verebiliyorsanız clinique almayın. clinique iyi bir marka değil. ismi böyle bir bilimsel filan çağrışımları yapıyor ama orta kalite.

ben acı badem sütüyle temizliyorum senelerdir makyajımı, hem makyajı çok iyi temizliyor hem de nemlendiriyor. gözlerimi çok kısmama rağmen gayet iyi durumdalar.

meriadoca katılıyorum kesinlikle. acıbadem kremiyle temizlerim gözümü kendimi bildim bileli. kaş ve kirpiklere de iyi geliyor, besliyor bence. göz çevrem için hiç ürün kullanmadım, 29 yaşındayım ve kırışıklık şikayetim yok diyebilirim.

iste iyi nemlendirsem yetecek de, o iyi nemlendirici ne diye ariyorum:) kisa vadede kiriskliga yonelik agir bir krem kullanmaya niyetim yok.

acibadem sutunu hic duymamistim, makyaj temizlemek gibi guzel aliskanliklarim yok pek ama deneyecegim kesinlikle.

tesekkurler.

Ayıp ve günah ama adblock plus kullanıyorum.

benimki üstünde çıkıyor, normal. tarayıcıdan olabilir belki. benimki firefox mesela.

ya o ara butonu ilk değiştiğinde olan bir sorundu ama düzeldi sonra hemen. çürük yumurta durumundasın yani şu an:\

bende de reklamların üst tarafında, firefox kullanıyorum, problem yaşamadım.

ben i.explorer kullanıyorum ondan sanırım

chrome da bir problem yok.

Bende de problem yok. Yalnız, buranın arama motoru çok iyi çalışmıyor. Ben google'da konu+ekşi duyuru olarak aratıyorum.

okulda ie kullanıyorum, ben de aynı sorunu yaşıyorum.

yabancisarkisozlerii.blogspot.com

CCR'ın tüm şarkıları güzeldir, diğerlerine de bir göz atın.

yansımalar grubunun albümleri olabilir.

şiir dinletisine gitmeyecek gibi dursa da aslında her şeye iyi duran:

röyksopp - silver cruiser
röyksopp - röyksopp forever

ve en sevdiğim enstrümental parça sigur rós - svefn-g-englar olabilir.

neden olmasın?

şiir dinletilerinde fon müziği kullanan tek memleket bizimkisi sanırım. sakın yapmayın! şiiri sulu zırtlak manzumelere çeviriyor. şiir dediğiniz şey kendi başına bir etki yaratır zaten, fonda olacak bir müzik o etkiyi bozuyor. ha tabii şiir diye ibrahim sadri veya facebook'taki çakma can yücel manzumelerini okuyacaksanız o zaman istediğinizi yapın tabii.

burma bilezik

ön dişlerinin arasından ensesine su fışkırt

ona kucuk surprizler yap diyecektim, sen de zaten oyle dusunmussun.

beşi bi yerde

evinin karşısındaki duvara kalp içinde baş harflerinizi yaz ya da "seni seviyorum (ismi)" filan yaz. bence çok hoş sevgilim yapsa dibim düşer.
ya da arabayla evinin önünden geç, geçerken de müzik aç içli bir şeyler olsun...
mutluluklar:)

kesinlikle araba derim ben de. camları ve müziği sonuna kadar aç, saat 1-2 civarı en güzeli.

eğer bunlar işe yaramazsa bihter çizmesi veya hürrem yüzüğü. kesin işe yarayacak.

duyuru badak özlemiş belli.

arkadaşım, sıradan basit gibi görünen biçok şeyi yapabilirsin sana karşı bişe hissediyosa ki öyle demişsin ona hiç öyle sıradan görünmez kendini çok özel hisseder. ne gibi dersek;
güzel, şık bi restaurantta yemek ayarla başbaşa güzel bi akşam geçirin yanında çiçek de al, ona hitap eden küçük hediyeler de alabilirsin zevkini sen biliyosundur zaten.
love forever ! :)

surpriz illaki maddi olmaz.

kiz arkadasinin resmini bir tshirte bastir ve o farkedene kadar bir sey soyleme.

gun icinde musait bir vakitte bulundugu yere git telefonla arayip naber filan derken karsisina cik sonrada cok sasirmis numarasi yap.acayip hoslarina gidiyor.

abartmak istersen billboard kirala.

photoshop ile bahamalardaki bir ciftin fotosunu sizin yuzlerle degistirip ona meyil at.

hep gıpta etmişimdir. adınızın baş harflerini bir kalp içinde bir parkta banka ya da masaya kazıyın önceden. sonra bi bahaneyle oraya götürün yengeyi. başka yana baktığı bir anda hediyenizi o kazıdığınız kalbin ortasına koyun. ( tabii ilk oturuşta kalbi ve harfleri farketmeyecektir)

sonra da çantadan 3, 5 yemelik bir şeyler çıkartın sandviç vs piknik yapın.

yaratıcı, sürpriz dolu, ince, romantik ve karın doyurucu bir öneri olduğunu düşünüyorum; hepsi birarada özetle.

bol şans.

şık bi yemeği sen yarat o zaman. kendi ellerinle yemek yap senin uğraşını görsün daha makbul olur.

malın ayıplı çıkmasından dolayı tüketiciyi koruma kanununa göre paranızı iade etmek veya yeni ürün vermek zorundalar. seçim size aittir, iade isterseniz iade, yeni ürün isterseniz yeni ürün.

ilk 3 ay içinde koşulsuz iade gibi bir olayları vardı yanlış hatırlamıyorsam. garanti vermek durumundalar, yasal olarak belli süresi var; sallamayayım ama sanırım en az 2 yıl diye bir koşul var. muhtemelen siz ilk değilsinizdir, belli ürünler sorunlu olunca hiç bir şey sormadan alıyorlar zaten.

Tüm sorularının cevapları burada.Hatta daha karışık bir sorunu misler gibi çözdüm. (git: macgravyer.blogspot.com)

6 ay kadar once samdan karayolu ile beyruta gectim. vize parasi verdigimi hatirlamiyorum.giris bastilar oylece gectim. suriyeye gore pahali sayilir ama olsa olsa istanbul kadar pahali. hatta konaklama olarak daha ucuz diyebilirim. Bende usd vardi sehir merkezinde cevirmistim. bence gumrukte ihtiyacin olacak kadar cuzi bir miktar cevir. gerisini beyrutta hallet. orda da bikac exchange office e bakip bozdurursun. oranlar degisiyordu cunku. son iki soruna cevap veremeyecegim ama beyrut icinde bazi binalari koruyan askerler fotograf cekiminde falan agresiflesebiliyorlar. baska da bir seye rastlamadim. son olarak beyrut da barbar da falafel ye, gayet leziz,

wikitravel.org

burdaki bilgiler son derce güvenilir ve günceldir.

@ra s al ghul: suriyeden hangi kapiyi kullanarak girmemi onerirsin? Sahsen en metropolit kapiyi kullanmak daha mantikli geliyor. Hangisidir?

Ben sam beirut karayolunu kullandigim icin Masnaa kapisindan girmistim. Bolgedeki en buyuk 2 sehiri birlestirdigi icin en buyuk kapi da burasi sanirim. otobusler ve trafikten dolayi 1 saat kadar bekledim.

istanbul'daysanız flamenko kursu denince akla Pera gelir.

www.perasanat.com.tr

belediyelerin ücretsiz yaptığı doğrudur. ama ben de tavsiye etmem. maddi problemin varsa bulunduğun ildeki ünversitelerin (varsa) veterinerlik fakültelerine başvurman daha iyi olabilir. özel veterinerlere oranla daha makul ücretle yaparlar.

istanbul'daysanız şişli'deki yeni açıldı. bence araştırmaya değer.

www.sislibelediyesi.com

belediyeye çok güvenmeyin derim. mikrop kapma riski mevcut. biraz özensiz olabiliyorlar. onun yerine sokak pisisi ise bu elemanlar, çoğu veteriner özel tarife uygulamaktadır. bi sorsunlar. ayrıca denildiği gibi fakültelerde kötü bir seçenek olmayabilir. ama eğer maddi anlamda sorun yoksa (zaten erkek kedi dişi kediden daha ucuza oluyo) ve istanbuldaysanız özellikle de anadolu yakasında benim veletleri kısırlaştıran veterinerin numarasını verebilirim.

ben hazırlıktayken bir site bulmuştum orda essaylerinizi ücretsiz düzeltiyorlardı. ama adı hakkında en ufak bişey hatırlamıyorum sadece türkçe bir siteydi onu biliyorum. nette araştırın essay yazma hakkındaki siteleri

arkadaşlarla baktık ama bulamadık maalesef bir türlü

üniversite öğrencisi iseler bazı okulların ( devlet ya da vakıf) writing center'ı olur. o tip bir birim varsa yardımcı olurlar.

vaktim olsa ben ücretsiz bakardım ama 40 tane essay beni bekliyor pazartesiye kadar.

bu tip eğitim hizmeti veren bir yer biliyorum, eski meslektaşlarım açtı. işini bilen tiplerdir. onlara yönlendireyim. numarasını bir arayayım, mesajlarım.

(git: 217573)

burda aratıp, bi bakın derim.

(duyuru'daki ilk sorum, hatırası var.)

www.facebook.com

sıcak soğuk konusu nereye gideceğinize bağlı. rehber şart değil. yabancı dil de varsa (ing. tabi) hiç gerekmez. daha sonra bana ulaşın size ipuçları vereyim (nereye gidecek olursanız olun)

Yunan adaları, Akdeniz, Adriyatik gibi turlara giden arkadaşlarım oldu. gezeceğiniz bölgeyi önceden araştırırsanız kendiniz de gezebilirsiniz. mesela liman merkeze uzaktır, toplu taşıma yoktur vs gibi durumlarda tura katılmak makul olabilir. k
üçük bir şehirde ya da merkeze ulaşım kolaysa,kendiniz gidip gezebilirsiniz. yunan adaları turuna giden arkadaşlarım şöyle yapmışlar: gemide kaynaşmış bunlar bazı kişilerle. 8 kişilermiş, her gittikleri yerde minibüs kiralamışlar. daha ucuza daha rahat ve kafa bir grupla dolaşmışlar. özetle gideceğiniz yere, dil bilip bilmemenize, riskten, maceradan hoşlanıp hoşlanmayacağınıza göre değişir.

aceleyle epey eksik bilgi vermişim. balayı 5 eylül haftası. cruise güzergahı istanbul-katakalon-dubrovnik-venedik-bari. henüz eylül programları belli de olmadığı için fiyatlar net deil ama iki kişi min.4000 tl civarı olacak gibi gözüküyor. ki uğranılan limanlarda rehber tercih edilirse fiyat artıyor, zman kısıtlı olduğu için rehbersiz ne kadar ii olur emin olamadım. bu konuda asıl sormak istediğim; hangi tur veya gemi tercih edilmeli, balkonsuz odalar çok mu konforsuzdur? bir de yaşlı işimi acaba acaba cruise'lar?

cruise seçeneğinin vizede çok uğraştırması, fiyatının ek giderle birlikte yüksek olması durumunda bir de pronto tur( rehberleri iyi diye duyduk) ile roma-venedik-floransa-milano turu var aklımızda. bunda ise 5 eylülde (şehirlerarasında otobüsle seyahat edileceği düşünüldüğünde) havanın sıcak olması ve 7 gün 3 şehir yorucu olması kafamızı karıştırıyor.

italya-adriyatik yani coğrafya konusunda netiz, geminin limalarda konaklama süresinin az oluşu, odalrın konfrosuz(lüks olsun demiyoruz tabi ama) olabilme ihtimali ve zaman az olduğundan rehbere muhtaç bırakması negatif yönleri, karadan italya vilayetlerini dolaşma ise zamn zaman rehberden kopabilme (bu arada ing. var sadece), akşam da şehre inebilme gibi artılar taşıyor ama yukarıda bahsettiğim olumsuzlukları da var karadan turun..kafalar epey karışık.

iş arkadaşlarımdan epey bir gemi yolculuğu yapan oldu. detayları onlara bir sorayım. unutkanım da, siz bana pzt. sabahtan hatırlatsanız, ben de öğlen yemekte sorguya çeksem onları. balayı olunca mümkün olabildiğince iyi planlamak lazım.

gemi düzşünmezseniz de kesinlikle tur tercihiniz cafe tur olsun. şahsen uçak, kara gezisi önermem ben turla. misal uyuz birileri olsa, insan gıcık olur. bir de insanlar gezerken çok kaprisli olabiliyor, ha bire dır dır şikayet. gemi olayı bence daha iyi, bi yerden bayınca alternatifiniz çok. yalnız gemi yolculuklarında içecekler ücretli :s ordan fena kaçıyor, bilginiz olsun. Volga nehri seyahatinde arkadaşlarımın annesi 2 kişi 500 lira su parası verdiler geçen sene. :s

italya adriyatik işini soruşturayım bi.

ekşisözlük toplum tarafından daha bi elitist ve muhalif bi yer olarak görünüyor. cazibesi burada biraz.

sorduğun soru internet kullanıcılarına duyuruda niye bi aşağılık gözüyle bakıldığı yönündeyse, öyle birşey yok. sadece her önüne gelen internet kullanıcısı olduğu ve bunlarda genelde burayı forum zannettiği için bir önyargı var.

sike sürülmeyecek kadar aklı olan insanlar her yerde var. burda da giremediği için yakasını bağrını yırtan insanları elbette göreceksin. ekşiciyim diye kendini protokolda sanan insanlar göreceksin. ha genelleme yapmıyorum, var böyleleri diyorum.
gayet normal bir durum. iyisi kötüsü akıllısı malı her türlüsü var.

bunu yazdınız diye sorunuz ya da hesabınız silinmez, sözlük eleştirilemez bir şey değil ki.

sözlük yazarı olmak bir ait olma duygusu veriyor galiba. haberlerde bahsedilen, ünlülerin "ne yazmışlar benim için" diye takip ettiği, içeriğine değer verilen bir yer. ha bana sorarsanız, ilk 3 nesilden sonra sözlük zaten kalabalık bir yer olmaya başlamıştı. 6. nesilden sonra iyice popüler oldu, çok matah bir şey zannediliyor falan. ben de anlamıyorum, 2-3 yıl sıra bekleyenler var sözlükte yazabilmek için. (buralar eskiden hep dutluktu eheh)

eh işte temelde aidiyet, fikirlerini herkesle paylaşabilmek falan... egomuzu tatmin ediyoruz hep birlikte =)

seni burdan bunu yazdın diye silmezler. onun haricinde sözlük bir tabu değildir, ama kutsal bilgi kaynağıdır. biz de oraya katkıda bulunduğumuz için kendimizi bir bok sanıyoruz o kadar.

6 yıla yakındır sözlükteyim, bir çok şey öğrendim, bir çok yeni arkadaş edindim. seviyorum sözlüğü.

sözlüğün yazarlar tarafından kullanılmasının asıl amacı yazdıklarının, düşüncelerinin birileri tarafından okunması, onlara ulaşılması ve değerlendirilmesi daha çok beğenilmesi. ben yazar olmadan önce bu oylama olayından haberim yoktu. önceleri tecrübelerimi paylaşacağım yer olarak görüyordum lakin yazılanlar oylanmaya başlayıp beğenildikçe insanın duyguları okşanıyor, gururlanıyor. çoğu yazarın beğenilmek için yazdığını düşünüyorum. daha önce hiç bir klona üye talepinde bulunmadım bunun nedeni ise eğer bir şeyler yazacaksam bunu en iyisinde, orijinalinde yazmak istediğimdendir. ama gerçekten türkiye'de ekşi sözlük yazarı olmak sanal alemde bir gurur kaynağıdır.

ronaldo'nun dediği gibi, mesele yazdıklarının ulaştığı kitle. daha çok insana ulaştığını hissetmek iyi bir duygu.

ekşi'nin tabu olan kısmı, "ekşi'de öyle yazıyor" olayıdır. herhangi bir bahis açıldığında, bir kullanıcının aklına bir şey takıldığında ekşi sözlük norm alınabilen bir yerdir. orada okunan genel bir sağduyu olarak algılanmaktadır.

bu doğrudur, yanlıştır, tartışılabilir. sanırım ssg de bu konuda bir entry girmişti ama bayağı geçti üzerinden... mesele kendi değer yargıları oluşmamış kişilerin bu ihtiyaçlarını ekşi'den mimiklemesidir. ekşi argosunun, lügatının dışa (hayata) taşmasının sebebi budur (ekşi is leaking).

bu hayat memat meselesi haline getirilmez elbette ama sonuçta bir şahsın çevresinde değer yargılarını ekşi'ye göre belirliyen, hadi belirleyen olmasın, ondan etkilenen kişiler varsa, bu şahıs için de bu yargıları etkileyebilen birisi olmak (suser olmak) değerli olur.

kişisel olarak değerlendirmem gerekirse benim için en iyi yanı yazdığım olay hakkında mesajlaşabileceğim insanlar olması. yankılanma yani. yazdıklarımın başka bir ortamda da yankılanmasını isteyebilirdim ama ekşi hala iyi bir ortam. durup belki "artık o kadar da değil" diyebiliriz, ama.

şimdi bir tarafta ekşi sözlük'ü ekşi sözlük yapanlar ve o değeri gelecek nesillere taşıyanlar var, diğer tarafta da ekşi sözlük'ün kaymağını yiyip içini boşaltanlar var. bu iki grup da yıllardır sözlükte bulunuyor. yenileri ekleniyor, bir kısmı atılıyor vs. ama bir şekilde var. sizin ekşi sözlük'e hangi açıdan baktığınıza göre değişen bir şey tabu olup olmaması. mesela ilk gruptan olmak istiyorsanız siz istemeseniz de insanlarla tanışıyor, bilgi/tecrübe/duygu alışverişinde bulunuyor, ekşi sözlük ruhu denilen şeyin bir parçası oluyorsunuz. ikinci grupta yer alanlar (bilgiyi geçtim, yorum bile yazmayıp başlıktaki kavrama sadece tepki gösterenler, içi boş troll'lük yapanlar (ki kaliteli troll'leri ayrı tutuyorum, onlar ekşi sözlük ruhunun bir parçası) vs.) ise ekşi sözlük'ün kaymağını yemekten başka bir şey yapmıyor.

kaçırdığınız bir şey yok aslında. herkes sözlüğü aynı oranda hayatının merkezine koyacak diye bir kural yok. bakın mesela, ekşi duyuru'yu daha aktif kullanıyormuşsunuz. bu ne demek? o ya da bu şekilde burayı benimsemişsiniz. niye? sitenin isminin içinde "ekşi" olduğu için değil, sitenin size sunduğu ortamı beğendiğiniz için benimsediniz muhtemelen. işte ekşi sözlük'ü benimseyecekseniz de bu şekilde benimsemelisiniz. adı "ekşi sözlük" olduğu için değil, size sunduğu şeyin değerini bileceğiniz için.

ne çıkarım yaptım bea.

edit: silmeyiz seni burdan bunu yazdın diye. özünde iyi moderatörleriz :/

bir açıklama: ihbar hattı dediğiniz şey, duyuru'daki soru ve cevaplarda kötü, yanlış, anlamsız, amacından saptırıcı unsurlar olan soru ve cevaplarda, duyuru moderasyonunu uyarıyoruz. her şey yolundaysa, bizim keyfimizle silinmiyor tabii ki. her türden kullanıcı olduğu için duyuru çok coşmasın, amacı neyse o civarlarda takılabilsin diye, moderasyona ispiyon yapıyoruz kural ihlallerinde.

ayrıca sizin sözlük yazarlığını umursamamanız çok normal. benim çevremde de umursayan, yazar olmak isteyen sayısı az. umrunda olanların çoğu da sözlük'ten tanıştığım insanlar. kimi insan yazar olmayı çok umursuyor, kimisinin de aklına bile gelmiyor. şahsen ben de duyuru'da yazmayı daha çok umursayanlardanım ama sözlük yazarlığının da bir zararı yok, yararını daha çok görmüşlüğüm var.

3-4 derste bunların hepsini öğretmeleri imkansız...
ismini zaten kendi kendine öğrenecektir.
otur-yat öğretilebilir, aten golden siz öğremeseniz de anlar, elinizle gösterdiğinizde. ama beklemeyi 3-4 saatte kimse öğretemez. köpeğe bekle dersin oturur, en fazla 5-6 saniye bekler o şekilde.
yalnız kalmaya da alışamaz o kadar sürede, mutlaka canı sıkılır hayvanın, yalnız kaldığında havlamaz, etrafı dağıtmaz belki, ama bu yalnız kalmaya alıştığı anlamına gelmez. biz sıkılmasın diye edindik ekşiduyuru vasıtasıyla, ikisi takılıyor ben evde yokken (köpek 14 aylık golden)
saldırganlık vs. olayını goldenlarda hiç görmedim ben.
merdiven inip-çıkma eğitimi ne yahu, ben öyle bir eğitim vermedim, kendi kendine inip çıkıyor zaten hayvan.

Bizimki de zaten merdiven çıkabiliyor. Evde yalnız başına kaldığında kendi kendine oyun oynuyor ya da yatıyor. Bizimki golden kırması olduğundandır belki, birazcık saldırganlık olabiliyor ama onu da yatıştırmaya çalışıyoruz.

Diyeceğim o ki, bizim için önemli olan tek şey komutlar. Otur'u öğrendi sayılır. Bekle, gel, dur gibi komutları öğrenmesini istiyoruz. Geçen günlerde Astro'yu dolaştırırken 1 yaşında bir rottweiler ile karşılaştık. Otur-yat-öl-abiyi sev gibi çeşitli komutların hepsini anında uyguluyordu. Biraz imrendik açıkçası.

Acaba biz mi biraz acele ediyoruz? Tek korkum, çeşitli yerlerde yazana göre bu eğitimlerin sadece 6 aylık olana kadar verilebiliyor olması. Öğrendi öğrendi, öğrenemedi bir daha öğrenemeyecek çıkarımını yaptım ben. Yanlış mı düşünüyorum acaba?

ben köpeği aldığımda zaten 6 aylıktı... ve eski sahibi bakamadığı için bana verdi, gezdiremiyormuş, ilgilenemiyormuş vs.
geldiğinde hiç eğitimi yoktu, adı limondu, ve sadece adını biliyordu.
biz önce ismini değiştirip kewell yaptık (kedimizin ismi de baros) 1 haftada yeni ismine alıştı.
şimdi otur-yat-gel-git-getir komutlarını anlıyor. ama bekleyi öğretemedim..
bazen otur deyince yatıyor ya da yat deyince oturuyor, karıştırmaması için otur veya yat derken elimle gösteriyorum yapması gerekeni. yat dediğimde yeri gösteriyorum mesela.
ilk geldiğinde sokağa çıkmak eziyetti, sürekli koşturuyordu, ama şimdi akıllandı, tasmayı çözsem bile yanımda yürüyor.. bunun için özel bişey yapmadım, her gün gezdirdim, beni dinlemediğinde tasmasından sertçe bir kez çekerek dikkatini çektim.
daha önce hiç köpek beslememiştim evde, her şeyi uzman tvden ve ekşiden öğrendim.

mama konusu çok önemli; marketlerde satılan mamalardan almayın, iştahla yiyor ama çok zararlı. biz chapi kullanıyorduk, göğsünde ve kuyruk sokumunda sürekli yara vardı, hep kaşınıyordu oralar, oda alışmıştı biz de ordaki yaralara.. bir kere proplan deneyeyim dedim ve 4-5 günde tüm yaralar iyileşti, köpeğin tüyleri bile daha parlak oldu.
market mamalarının kilosu 6 liraya geliyor, proplansa açık alırsanız, 10 lira bizim burdaki petshopta. dandik mamadan 100 gram vereceğinize proplan veya muadili bir mamadan 600 gram verin, aynı fiyata gelir ve çok daha faydalı olur.
bir de haftada en az 2-3 kere meyve verin. (elma ve portakalı çok seviyorlar, soyup-dilimleyip verin)
biz tavuk verdiğimizde göğsünde ve kuyruk sokumunda yukarda bahsettiğim yaralar çıkıyor, onun için tavuk vermiyorum, arada sırada kasaptan kemik (dana veya kuzu...tavuk değil) alıp içine buğday-bulgur-mercimek vs. katıp kaynatıyorum.. her gün kuru mama vermiyorum, 10-15 günde bir kemik suyundan yaptığım şeyi yediriyorum.

Benim bildiğim itaat eğitimi 6 aylığa kadar değil, 6 aylıktan sonra veriliyor ki bu sebepten ötürü ben de köpeğimi 6 aylık olduğunda götürmüştüm eğitime.

Ben eğitim için Tarkan Özvardar a götürdüm. Orada kaldı. Dayak vs. gibi konulardan çekiniyorsanız eğer gidip yerinde kendisiyle görüşebilirsiniz, görebilirsiniz. Oradaki köpeklerin eğitmenlere karşı tepkilerine bakın. Badem 1 yaşına girmek üzere arada bir idiyoruz Tarkan abinin oraya hayvan beni unutup eğitmenleriyle oynaşıyor.

Temel itaat, ileri itaat hepsini birden su kadar sürede veririz diyenlere itimat etmeyin lütfen. Böyle bir şey yok. Ayrıca ACC ( Ankara Canin College - Tarkan Özvardar - ) Ne zaman isterseniz gidip köpeği görebiliyorsunuz.

temel eğitim için bir hafta fena değil aslında ama gerçekten ufakmış.
ben kendi köpeğim için polislere K9 eğiten bir kişi ile görüşmüştüm. evinize geliyor ve sizinle birlikte çalışıyor, yani size köpeği eğitmeyi öğretiyor. biraz tuzlu bir fiyat çektiği için vazgeçtim ama paranız varsa deneyebilirsiniz. eğitmenin ismini anımsayamıyorum ama çankaya vet kliniği size yardımcı olacaktır.

Öncelikle cevap veren herkese teşekkürler arkadaşlar. İçime biraz da olsa su serpildi.

@de jure: Komutları öğretmeye çalışıyoruz halen, umarım başarılı olabiliriz. Mama olarak market maması hiç kullanmadık. Hill's ile başladık, Profine ile devam ettik. Şimdi Orijen siparişi verdik, onu bekliyoruz. Arada yoğurt veriyoruz biz de, bayılıyor. Hatta sokakta ilk önceleri tasmayla yanımızdan yürümesini sağlamak için bir kasede yoğurtla aklını başından alıyorduk Astro'nun. Öyle öyle tasmayla yürümeyi öğrendi. Önden giderek bizi çekince biz de tasmasından çekerek yanımızdan yürümesini sağlıyoruz.

Veterinerimiz tavuk da verebilirsiniz dedi ama zaten yavru köpek mamalarının çoğunda tavuk olduğu için belki de az miktarda et verebiliriz diye düşündük, köfte olarak.

@aredhelrim: Valla 6 aylıkken başlıyor diyorsanız çok iyi, o zaman demektir ki iyi bile öğrenmiş şimdiye kadar bizim sıpa. :) Dayak konusu değil asıl derdimiz; yani tabii ki dayak mevzuu olmasını istemeyiz ancak bizden uzak kalmasını istemiyoruz. Bir de ne kadar güvenirsek güvenelim, daha önce hiç tanımadığımız birilerinin yanında kalacak ve biz Astro'yu bir veterinerden daha 20 günlükken alıp ölümden döndürdük, veterinerlere bile güvenimiz yok yani. Yine de belki kalmadan eğitilebilmesinin yolları vardır. Siz ne kadar ücret ödüyorsunuz diye sorsam?

@kediebesi: En başta bizim istediğimiz eve gelsin, yanımızda eğitsin idi zaten ama biz de fiyatı düşünüyoruz işte. Ne kadar istediler sizden?

yukardaki cevapları okumadım, mükerrer olabilir, kusura bakmayın.

3 aylık yaş, eğitim için çok erken bir yaş. köpeğin en az 6 aylık olması gerekiyor. az buçuk bebeklikten çıkmış olması lazım.

temel itaat eğitimini onlar verse de bir süre sonra eğitime siz de katılıyorsunuz ve bir süre hergün komut çalıştırıyorsunuz, çalışıyorsunuz. bunu yapmazsanız unutuyor köpek.

ben bir çiftliğe göndermiştim eğitime, 2 hafta kadar kaldı ve çok zayıfladı. eleştirince de yok efendim koşmuş, yağlarını atmışmış vs.. köpeğini göndermiş insanlardan öneri almanız çok doğru bir karar. ben de köpeğini göndermiş birinden bulmuştum yeri ama... neyse güvendiğiniz veterinerler varsa onlara da sorabilirsiniz. veterinerin güvenilir olması önemli, kimisi gönderdiği köpek başına komisyon alabiliyor ya da karşılıklı paslaşmalar vs..

eğitim aldırmak önemli, özellikle nasıl davranacağından emin değilseniz tepenize çıkmaya çok müsaitler :) bu durumlar için de şöyle bir söz var: o sizin değil, siz onun köpeği olursunuz. bunlar insanı ele geçirmeye, çaktırmadan ya da direkt sözünü geçirmeye o kadar meyilli ki ' ayyy kıyamam' derken, bir bakmışsınız hanfendinin, beyfendinin sözünden, kaprisinden dışarı çıkamıyorsunuz :)

bu arada Tamer Dodurga'nın köpek psikolojisi üzerine yazdıklarını da okuyabilirsiniz.

not: köpeğim hasta biraz bu aralar, gaza gelip uzatmışım lafı. neyse yavru köpekle hayat zor ama keyiflidir, size iyi eğlenceler :)

mesaj attım. bi de bol bol caeser millan izleyin.

aynen

evet.

yöö.

canlı da dinledim,kesinlikle katılıyorum sana.Modern cengiz kurtoğlu kendisi.Bir şarkısını dinle, tüm albümü dinlemiş gibi oluyorsun.

düşünmüyorum.

az biraz

bence overrated değil ama şöyle bir şey var.. son albümü hariç diğerlerini tereddütsüz satın aldım ve mest olarak dinledim ama şu anda biraz "ne oldum delisi" olup kendini tekrarladığını düşünüyorum. yeni albümün şarkılarından bir ikisini dinledim ve eski albümdenmiş gibiydi tamamen. almaya değil dinlemeye bile gerek duymadım. adamın sesi özel, yaptıkları güzel ama bir yere kadar. bir de bence "seçkiler" albümü şahanedir.

kesssinlikle.

overrated kere overrated. freak show'da yer almasi gerekirken muzisyen oldu.

fazlasıyla. albümünü bedava verseler alıp dinlemem.

sesi korkunc bence.

hem de nasil overrated :)

aynen.

Güzel ses, kötü şarkılar.

uhm, bence çok "overbleached". çok beyaz "skin", yeah. biraz da "overexuberated", yo. "voice" fazla geliyor, eh?

moarlim bozuldu yav. ben severdim cem adrian'i. kendimi keriz gibi hissettim simdi.

evet.

sesin 7 değil 77 oktav olsa eğer ses renginin ve kullanış şeklinin bir karakteri yoksa, dinlenir olmuyor.Misal Tom Waits'in ses aralığı öyle ahım şahım değildir ama öyle karakteristik ses rengi vardır ki gök kuşağı gibi gelir adama. Fazıl Say'ın lansmanı sayesinde bu kadar biliniyor ediliyor birazda Cem Adrian. Yoksa bence çok mekanik ve ruhsuz bir ses tonu var. Herhangi bir şarkısına denk geldiğimde yarısına gelmeden çıkıyorum.

artık kendini, tarzını bulsa iyi olcak. şarkı söylemek oktav şovu yapmak değil sadece. onu da söylerim, buna da uçarım modunu rahatsız edici buluyorum. bu gidişle sesi güçlü şarkıcı şeklinde bilmeye devam edeceğim yani Cem Adrian diyince aklıma Cem Adriyan değil, bu geliyor.

tanıdığım bir kedi mısır hastası, bişey olmadı ona ama yaprak için emin değilim.

bazen kusabilmek için öyle boğaz gıdıklayıcı otlar kemirirler, sorun olacağını sanmıyorum.

iştahla yemek istiyorsa makul bir sebebi vardır, vücudunun ihtiyacı vardır. sakıncası olacağını sanmam.

kediye zararı olmaz da, başka bir saksıya kedi otu ekmenin mısırlara faydası olur.

hayvanlar ihtiyaçları olan şeyleri yeme eğimlerinde olurlar. bir şey olmaz salla gitsin kısacası.

köpeklerin boklarını(kaka)yemesinin bile sebebi var sonuçta senin kedin yaprak yiyor boşver.

ne yaptığı konusunda bizden fazla fikir sahibidir o kesin :)

kediler için zararlı bitkileri surada sıralamışlar, mısır ve mısır sapı da var ama?:
www.agaclar.net

ot, çöp yemek istiyorsa ona bi güzellik yapıp, çim ekin eve. (bkz: kedi çimi)

sen dahiliye den al randevunu.
gerekirse dahiliye başka bir bölüme yönlendirir.
geçmiş olsun, umarım önemsiz bir şeydir.

sırtım ağrıdı bir ara, bana 4 tane bölüm önerdiler: ortopedi, nöroloji, fizik tedavi ve beyin cerrahisi.
kemik ortopedi, kas fizik tedavi, diğer ağrılar için nöroloji demişti arkadaşlarım. burda bir uzmandan öneri gelmezse uyuşma olduğu için nöroloji diyeceğim ben. olmazsa siz de bir araştırın bölümleri.
geçmiş olsun

nöroloji

hehe ne günlerdi ya falan de bence

merhaba x,

zamanın bazen ne kadar çabuk ve etkili geçebileceğini derinlemesine hissettiğim o anlardan birisini yaşattın bana. ilk bakışta ad ve soyadın tanıdık gelmedi ama mesajını okumamla birlikte hatıralar bir bir gözlerimin önünde belirdi.

istediğin yerlere smiley filan ekleyebilirsin. fena değil gibi. telif için avukatımla görüşebilirsin slkdfj

durust ol :)

bence dambil'in dediğini kullanın. iyi kurtarmış herif :)

"bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
çok seneler geçti; çok seneler geçti
dönen yok seferinden...

di mi?"

bunu yaz, bi daha yazmaz heralde. yazarsa şayet, seferden dönmüş edasıyla yeni arkadaşlıklara yelken açmayı teklif edersin. bu aralar çok fantastik saçmalıyorum :(

bence yine normalde dediğin gibi hatırlamadım de. bi msj atsan aa x naber ne kadar uzun zaman gectı seni gördüğüme sevindim desen karsındaki ikinci msjnda direkt yasanmıslıklardan fln bahseder sen o zaman daha çok ne diceğini bilemez bi halde kalırsın.
yani 20 sene öncesinden diyosun o kadar zaman geçmiş hatırlayamayabilirsin. bunu da açık açık söylemelisin.

ama eğer kızla ortak akadaşların varsa ama hiç seninle tanışamayan platonik bir aşığınsa dambilin dediği yöntem çuvallar.

"Merhaba, ben pyroclusticflow'un kardesiyim, abimi gecen ay kaybettik" yaz.

@dambil'in yazdıkları ilginçtir ki hem bir manaya gelmiyor, hem de durumu geçiştiriyor. ona benzer bişiler yaz.

veya hafızamı kaybettim de.

not: neden bilmiyorum ama nick'im erkek görünümü veriyor :s

kısmet, platonik, yuva yıkma olayı yok yani. profilinde 2 tane kadar liseli çocuğu var. :)

ortak arkadaşla muhabbetin iyiyse ona sor, "aramızda kalsın ama x kimdi yaa, yaşlandık biliyorsun ehehhe" de aynen...

@purkinje: o anlatsa da hatırlamayacağım. çok unutkan biriyim, hele de geçmişimle hafızamın işi olmaz :( o yıllardan hatırladığım 3, 4 kişi var sadece, diğer başka kimseyi tanımıyorum bile :s

yarına kadar bir bekleyeyim, kafam hala karışık. hatırlamadım desem alıncak bir tipi var gibi fotoğraftan, duygusal bir izlenim uyandırdı. sorun da ordan çıkıyor zaten. taze kafayla bir daha düşünüp, ona göre bir cevap yazayım yarın.

cvp vermeyin, arkadas da eklemeyin. sizin adini bile hatirlayamadiginiz sahis sizi neden hatirliyor ve boylesine icten bir mesaj yaziyor. bilmiyorum yani umit verici bir seyler yapmayin. bence bu mesajlarin devami gelecek (ayni sehirdeyseniz felan bir de). ha ona gore, siz bilin

spoiler vermeden notlar düşerek sıralayayım:

- breaking bad (kanser olan bir kimyagerin kötü yollara girmesini anlatıyor)
- lie to me (mimiklerinden, konuşmalarından yalancıları tespit eden bir adamın(ve bu konuda kurduğu şirketteki ekibinin) yarı polisiye hikayeleri)
- spartacus blood and sand & gods of the arena (klasik olmaya aday. seksüel ve kanlı içerik rahatsız etmezse izlenmeli)
- supernatural(iki kardeşin yaratık avlama hikayesi olarak başlasa da ilerleyen sezonlarda kaptırır gider)
- burn notice (bu biraz kafa dağıtmaya yönelik. ajanlı, miami'li, patlamalı çatlamalı)
- the lost room (3 bölümlük, gizemli bir hikaye. her bölüm 1.5 saat)

komedi dalında: seinfeld (anlatılmaz, izlenir)

supernatural ve the lost room kurgudur biraz. ama bilim kurgu değil. onun dışında breaking bad biraz bayabilir, müptela da edebilir.

Kesinlikle Dexter'ı izlemenizi öneririm. Eğer onu izlediyseniz Breaking Bad derim. Bunu da izlediyseniz House M.D. derim.

rome sezar zamanı romasını anlatıyor ilk sezon ama iki asker üzerinden. ama ünlü şahsiyetler de gösteriliyor. yapılmış en iyi dizi.

mad men reklamcıları anlatıyor. 60larda geçiyor. reklamcılardan ziyade bir tanesinin hayatı aslında.

breaking bad kimya profunun parasızlıktan uyuşturucu üretmeye başlamasını anlatıyor.

band of brothers ikinci dünya savaşında amerikan askerleri olan paraşütçü easy bölüğünü anlatıyor. rome'dan sonra en iyi dizi.

breaking bad ve mad men son sezonda çok sıktı. kötüleştiler biraz. o yüzden benin tavsiyem önce band of sonra rome.

Sherlock

kesinlikle 24

eğer komedi isteniliyorsa.
coupling daha izleyipte gülmeyenini göremdim.
bilim kurgu
doctor who(2005) eskisinin altyazısını bulmak biraz sıkıntılı

izlemediyseniz friends yeterde artar bile

aşırı diyalog olmasın diyor adam, house diyosunuz. adam belli düz dizileri seviyo. Spartacus izlesin tam dozunda olur, breaking bad'de sıkılır diye tahmin ettim bi an, dexter olabilir. ezel izlesin olmadı, mis gibi. hapishanede var, sevecektir.

mentalist
criminal minds
psych!

battlestar galactica

( özlemim debreşti, olmadı şimdi) neyse bu sevme garantili bence.

chuck filan sevmiyosa beğenmeyebilir ama nedense bored to death beni çok güldürdü.
stargate universe var ama ful bilim kurgu...

vallahi fringe bilimkurgu ama kyle xy sevdiyseniz fringe de ağzınız açık kalır. Klasik bir senaryosu yok kendini tekrarlamıyor.Olmaz diyosanız lost a başlayın. hadi oda olmadı dexter ya lanet olsun senden gelecek öneriye diyosanız dexter la sonlandırırım bu öneriyi.

how i met your mother
south park
the big bang theory
walking dead(kesinlikle izlenmeli)
family guy
v(visitors'ın yeni versiyonu mutlaka izle pisman olmazsın garanti veriyorum)

how not to live your life(simdi aklıma geldi)

ilk zamanlar sempatik olabiliyordu da artık boku çıktı.

güzel, komik, gülüyoruz işte..

sözlükteki "olan biten" kısmına moderasyonun eklediği duyurularla yaygınlaştı bu hitaplar. moderatörler duyuru yaparken arada "sevgili romalılar" gibi ifadelerle başlıyorlardı espri niyetine.

sözlük moderasyonunun bir ara olay'da 'sevgili romalılar' hitabından geliyor. ilk başta ( duyuru'nun ilk zamanları ) kimileri romalılar dedi, sonrasında şuralı, buralı diye aldı yürüdü.

(git: 42826)

farklılaşma çabası...

ben arada gülüyorum arada düşünüyorum...

şahsen ben romalılar, galyalılar, yok bilememneler gibi artık boku çıkmış şeyleri görünce duyuruyu yada soruyu okumuyorum bile. ki cevap yazayım. bence site sahipleri bu konuda da birşey yapsın. ne romalısı ya?

asdjksadjsadsa duyurunun kaybı sdjfsdf

(bkz: kadınlarda güce tapma)

valla erkeğim ve bunu yapan kızlara götümle gülüyorum. yani çıkabilir, parası için onunla sevgili olabilir falan ama bununla hava atarsa çok ezik oluyorlar.

düşünecek bir şey yok kızın sevgilisinin hakkında konuşulabilecek bir tek parası varsa ne denebilir ki?:) senin arkadaşın da bunu matah bir şey sanıyor işte yazık valla..

bunu yapan kızlara kalbimle acıyıp götümle gülüyorum.
sizin arkadaşınızın da havasını attığı şeyler gerçekten ulaşılması çok zor şeylermiş! uçakla yolculuk yapmak, taksiye binmek, ankara çankaya'da yemek yiyebilmek her babayiğidin harcı değil!

edit: ayrcıca arkadaşınız için demem o dur ki "kezban detected"

bu rahatsızlığınızı arkadaşınıza söylemediyseniz burada gelip anlatmanızın anlamı yok, diye düşünüyorum.

emin ol erkekler o kadar parayı bayanlara boşuna yedirmez.
yazık o kızlara yazık.

gerçekten arkadaşınız bunların havasını atarak mı anlattı yoksa siz mi öyle algıladınız? yani "ay benim erkek arkadaşım şöyle paralı, çankaya'da bir restoranda yer ayırtmış, uçakla gelmiş inanabiliyor musun?" biçiminde mi anlattı yoksa siz mi kuruntu yaptınız? yani laf olsun torba dolsun diye anlattıysa sizde bir çekememezlik vardır, yok sevgilisinin paralı olmasının (uçakla, taksiyle yolculuk etmek, iyi bir restoranda yer ayırtmak öyle abartılacak şeyler de değil aslında) çok önemli bir şey olduğunu düşünüp bununla övünüyorsa o arkadaşınızda bir sorun var demektir.

böyle insanlar ne erkekler ne de kızlar tarafından sevilmez zaten.

pyro clustic flow; suratına söyleyemezdim, kıskandığımı düşünebilirdi

microfiction; uçak, taksi, çankaya onun için gerçekten statü(!) olduğu için belirtti.

istanbul ankara ucak bileti 79 tl
esenboga ankara merkez taksi ucreti 60 tl
ismi lazim olmayan restaurantta yemek 200 tl
ankarali kezban priceless.

Böyle bir sektör olduğunu biliyorsunuz değil mi? Bunu meslek edinmiş insanlar var.

Not: Pipiliyim. "Fakir piç" de sayılmam.

15 yaş sendromu.

1. kumsallar ve oteller çok dolu olduğu için önceden rez. yaptırın mutlaka.
önerim: essaouira (esaure)

2. bir mesaj atcam, oraya da bi bakın.

marakeş ve esaure iyi bir gezi planı kanımca Fas için.

yapması en kolay börek milföy hamuruyla yapılanlar. milföy hamuru al içine sosis koyup köşelerinden katla ( zaten kare hamur üçgen hale getir.) üzerine yumurta sarısı yada yoğurt sürüp 180 derece fırında 20 dakika yada iyice kabarıp kızarıncaya kadar pişir. içine koyacağın malzeme sana kalmış ben sosis dedim kavrulmuş kıyma, kuşbaşı doğranmış hafif kavrulup içersine konserve bezelye ve haşlanmış patates eklenmiş bir harçta kullanabilirsin sana kalmış.

benim yapmasınıda yemesinide sevdiğim bir börek var görece daha zor.yufka, haşlanmış tavuk,beşamel sos ve galeta unu ile yapılıyor. tavuğu haşlayıp didikliyorsun. bir tavada bir buçuk kaşık margarinle kavurduğun iki kaşık una azar azar kıvamını buluncaya kadar eklediğin sütten müteşekkil beşamel( bunu tutturması zor işte) sosa tavukları ekleyip biraz karabiberle kavuruyorsun. iki kat yufkayı 5e 15 parçalara bölüp hazırladığın sosla sarıyorsun. yumurta sarısına batırıp galeta ununa buluyor, yine 180 derecede pişiriyorsun. çok lezzetli bir börek özellikle tavsiye ederim.

daha dün yaptım çok güzel oldu..
marketten yufka al, yarım kilo 3-4 kişi için yeterli, yarım kilodan 3 tane yufka çıkıyor.
yufkaları 2ye bölüyorsun.
yoğurt-yumurta-beyazpeynir'i çırpacaksın önce peynirleri iyice ezeceksin. ve bu karışımı yarım yufkanın tam ortasına bir şerit şeklinde dökeceksin. bu karışımın tam üstüne de gene şerit şeklinde, önceden yıkayıp doğradığın ıspanakları dökeceksin, sonra da yufkayı dürüm haline getireceksin.
sonra da tabanını yağladığın tepsiye koyacaksın bu dürümüü. düz bir şekilde koyma dürümü, kıvır falan, yuvarlak hale getir. o zaman gül böreğine benzer. sonra da bu böreğin üzerine az yağ ve yumurtadan oluşan karıçımı sür, üstüne de biraz beyaz peynir veya rendelenmiş kaşar koy.
200 derecede 5-6 dk ısınmış fırına koy ve böreğin rengi sarımsı-kırmızımsı bir renk alınca çıkar fırından. 10 dakika falan sürüyor o rengi alması.

benim yaptığım börekler büyük olmuştu, eğer sen güzel görünsün istiyorsan, yufkayı 2ye değil, 3e veya 4e bölerek yap.
verdiğin linktekiler, yufka fazla kuru olmasın diye suya sokmuş olabilir, ama ıspanak zaten sulu olduğu için suya sokmaya gerek yok. en azından ben sokmadan yaptım, çok da güzel oldu.

mr fusion güzel tarifler teşekkürler.
de jure teşekkür ederim. Sizin tarifi yapmaya başladım. Hadi bakalım. :)

hazır yufkalı börekte muhteşem ve kolay bir katlama şekli öğrendim daha yeni.

1. 3 tane yufkayı aralarına zamazingo koyarak üstüste diziyoruz. en üste de ana malzemeyi koyuyoruz.

2. yufkanın yuvarlak olan çıkıntılı kısımlarını içe katlayarak bir kare elde ediyoruz. yani yufkanın sağ kenarındaki yarım ayımsı çıkın tıyı tutup içe kıvırıyoruz. sol kenar yarım ay çıkıntıyı içe kıvırıyoruz. üstünü ve altını da içe doğru kompile alınca elimizde bir kare oluşmuş oluyor.

3. karenin bir köşesini alıp ortaya getiriyoruz. bu işlemi tüm köşeler için yapıyoruz. dört köşenin ucu ortada birleşiyor.

persepolis . kitabı da var çizgi roman şeklinde .

@nabr...

persepolis sayılmaz bence. taraflı o. tarafsız anlatan bir şeyler olsa da nemalansak

şu aralar bizim memlekette çekiliyor..
www.hurriyet.com.tr

BBC nin 2 tane var.
the last shah of Iran ve
Iran and the west

bunlardan bırısını ızledim ve güzeldi. sanırım 3 bölümdü. HD den bakıp sonra yazabilirim ismini. sanırım ilk yazdığım ama emin değilim.

su amca, ahmad kavousian su an kanada da yasayan iranli bir fotografci. devrim sirasinda tahran'da olaylarin hep icinde olmus, fotograflarini flickr dan bulabilir, kendisi ile yapilmis bir röportaja suradan ulasabilirsin

www.fotoritim.com

persepolisi okumanizi tavsiye ederim.
kitap ve film tarafli yazilip, cizilmis degildir.
Musluman olan bir cocuk, Irandaki gelismeleri kendi dunyasindan anlatmaktadir.
yazarin kendisi de zaten Iranlidir.

www.hepsiburada.com mi yoksa www.hepsiburada.com mi daha iyi olur peki sizce?

konşan köpekten erkek yeğenime almıştım. 2 ay sonra işlerine yarar. sıkılmazsa 1 yaşına kadar yolu var. özellikle 5 aylık civarıyken ilgisini çeker. köpeği alın bence.

bebiş 6 ayına gelene kadar oyuncaktan anlamaz boş yere evde bekler oyuncak. onun için 50 tlye güzelinden bi eşya alın, bu eşya battaniye olabilir bu bataniye ile uyumlu şapka olabilir bunların hepsine uyumlu çorap olabilir. hem takım olur hem de göz dolurur öyle bi ayıcık alıp kapıyı çalmak olmaz :) battaniye en sık kirlenen şeydir hep lazım olur, şapka ve çoraplar da en kaybolan şeyler oldukları için mutlaka kullanılır. marka önerim ise elbette mothercare :) allah analı babalı sağlıklı büyütsün :):):)

Tesekkurler onerileriniz icin. -gulucuk- Evet ins Allah anali babali buyutur. Bebecik pazartesi fitik ameliyati olacak. Sanirim hemen kullanabilmesi icin battaniye en mantiklisi. -gulucuk-

Spor giyinen bir insansaniz Adidas'in vardi. Arkadas aldi da gecenlerde, siradisi duruyor biraz.

nike buna benzer unisex bir model yapmıştı.hala satılıyor,birkaç mağazada görmüştüm.

nine west'e bakabilirsin 15 gün önce arkadaşım almıştı çokta güzeldi.

eastpak'te orta boyları da var.

su aralar markafoni'de tatonka indirimde. cok saglam markadir!